Sunday, June 12, 2016

Diren

 Aklımızla geldiğimiz yoldan
fikrimizle geri dönmelerimize
eveleme gevelemelerimize
gerekçeler buluyor
zekamıza övgüler düzüp
havamızı basıyoruz
balonlaşıyoruz
sapıtıyoruz
saptırıyoruz
tek bildiğimiz kendi doğrumuz
tek çabamız haklılığımız
hakka çıkan yolları bir bir tıpalıyor
tekleşip
ekleşip
ekşiyip
ucuzlatıyoruz sokağın bize vadettiği nimetleri
azalıyoruz
azaltıyoruz çok sesli müziğin kulağa değmelerini
arabeskleşiyoruz
arabesk
bir arada
öteki derede
kala-kalıyoruz

sırat köprülerinde cirit atar
gühah keçilerimiz
suçumuzu maskelemeye hazır
koynumuzdaki kuzumuzu değil
vuruyoruz kendi boynumuzu
tüketiyoruz soyumuzu
yarattığımız tanrılara
tanrıçalara
adaklanıyoruz
odaklanıyoruz
adaklan
adak
ada
ad
adını koy bu devranın
sığınma deli limanlara
açıl ummana
saçıl
saçmala
ama kaçma
kendi gölgeni yamama başkasına

dedi karapanter

sırtına yüklediği sevdasını
başına sardığı belasını
alıp terkeyledi
sokağın endamı değer
cilalı kelamlı fiyakasını
terketti ağdalı düttürüsünü
yabancılaşan şalını
alını
falını
yalını
sarıldı dil-i argoya
tamah etmedi mızıkaya
nede
devletlü bandoya

vardı
asyanın eteklerine
indi
cennet-i hinde
kucakladı tamil kaplanlarını

bu ne sürmeli gözdür rap
budayı kıskandıran özdür
bu ne hurma dildir
kiraz dudak
bu ne kızıl bendir
bu ne zeytin ten
sabırla dokunmuş kilimdir
bu ne gizemli iklimdir
musonlar yağar sabah yerine
çaylar demlenir dağlarında

kulak verdi otuz yıllık sancıya
doğumu gecikmiş acıya
ne meryem olmaya
ne çarmıhta isa
nede merhem çalmaya hevesliydi
çürümüş yaraya
dengesiz kavgaya
adaydı aday olmasına
dişi kaplana sevdalanmasına
engel değildi hiçbir adem

kobra gülüşlü dişleri badem
bademdi
içmeğe hazırdı
nazırdı
lebi şarabın tadı kekri olsada
hind çeviziyle mezelendi
yüreğindeki alev
bir kere daha tazelendi..

başlarında kızıl güller gerili
dağların doruğuna yöneldi
yağmur ormanlarına daldı
kınalı ceylanları selamladı
kara başlı sütlü memelerine
takılı kaldı
gözlerinin sönmek bilmeyen feneri

çoştu çoşturdu
ortak kavgaya gerilmiş düşlerini
güne çıkardı parlak dişlerini
gürledi
dalgalandı nehirlere kavuşan sallar
açıldı han-ı kapılar
yürüdü karınca atlılar
sürgün verdi renklerin yeşili
ebemkuşağı ile dallandı
budaklandı
çınarlaştı

köklerimiz aynı damardan gelir
aynı kan dolaşır
besler yaralarımızı
akar duru
ılık
aynı isyan bayraklaşır
dur der
bu kısır döngüye
aynı yenilgiyle bilenir
gözlerimizin feri
ayrı dersler çıkarsakta
aynı çatlağa sızar suyumuz
aynı havadan
beslenir nefesimiz
ayrı dilden
çığırsakta türkülerimizi
aynı sazla çalınır
ezgilerimiz
ayrı acıyı yaşasakta
aynı gözden akar yaşımız
aynı ağıdı paylaşır
aynı toprağa düşer başımız..

dedi ve eğildi karşısında
anılarla çoğalanların

vurdu ayaklarını
adımlarla tükenmeyecek yollara

yüce tepelere tırmanmak için akli denge
hedefte şaşmamak için sevdalı yürek 
bastığın yerde kayalaşmak için güvenmek
kanatsız uçmak için özgürleşmek gerek

kaf dağını aşmak yare ulaşmak için
istersen eğer

dedi

aldı başını
taktı canını dişine
direnişine
direniş
diren
dir


Volkan Kemal

No comments:

Post a Comment