Monday, June 20, 2016

Baldırı çıplak

neresinden tamamlamağa kalksan
yarım kalmışlığı bitmiyor
neresine dokunsan
sökülüyor yırtık pırtık
yeniden dokuyamıyorum
tezgahıma göz değmiş
söyleşemiyorum
dilim damağımda kurumuş
közleşemiyorum
kapıları kapalı hanla
dertleşemiyorum
yıkılmış duvarlar geliyor
üstüne üstüme
kalelerim delik deşik
şahı merdan
ser peşinde
santranç tahtasına dönüşür
tarihsel düttürüm benim

dedi karakedi

uykularını öykülerine bindirip
düşlerini yeniledi
moraran geçmişin
küllenmişliklerini
üfleyip dağıttı

bu ne ağıttı ya rap
bu ne çılgın kavga yeri

kartacalı serdengeçtinin biri
imparatora başkaldırıp
sürdü
kısrağını savaş yerine
filler tutsak olmuş buzlu bayırlara
dağları geçit vermiyor alpin
kış bastırmış
kara yaz üstüne
kar tepeleme geliyor
hannibalde umud
bala sürülmüş baldıran otu
dilim dilim
yalın yalın

ayazı kurumuş
yüzdeki çizgilerde
köle orduları aman vermiyor
gladyatörleri yenik düşmüş meydanlar
sessiz çığlıklar yapışmış aslan yelelerine
romanın yanık etekleri sancılı telaş içinde
sallanıyor arenaları yücelten mermer ayaklar
yıkıldı yıkılacak deye beklenen devr i saltanat
bir türlü yere çökmüyor
diz kapaklarına
yamanmış
yaman
yama
kölelik

rıhtımlara yanaşıyor
afrikanın kara derili gücü
tabur tabur yürüyor
düşmanın düşmanına
asyanın sahteyan derisi

vur ha vur
urun ha urun

çeliğe su veridi verileli
görmedi böylesi direniş
böylesi çarmıha geriliş
böylesi ilaha yalvarış
böylesi ilahi tükeniş
yarılıp da karnı koca kıtanın
yutuverdi
başı kalkan
yüreği ceylan sürülerini

doğunun yakınından trakyadan
şahlanıyor kavganın kıratı
döğüşlerin zanaatı
sanatlanıyor
spartaküste
meydan erlere
deriler yerlere seriliyor

duvarlarına yazılıyor boylu boyunca
romadan kostantinapola
kazınıyor esirler dünyasına
kızıl kara

“Benim olan senin, senin olan benimdir”

biz demeyi öğreniyor
korku sidiğini atanlar
ve
bir kavgadır başlıyorki
bir sevdadır sarıyorki
uzağı yakınlıyorki
varma gitsin
sarma gitsin
sorma yitsin

binlerce yıllık güven güvence
bir mevsimde kora dönüşüyor
eteklerinde vezüvün
napoli yangın içinde
roma endişeli
bekleyişe umud da eklenince
umuda isyan bayrağı yelelenince
deme gitsin
deme
de

bu ne şahlanıştır yarap
şahı al aşağı eder
bu ne dalgalanıştır yarap
gölü tufan eyler
bu ne kalleş vuruş
bu ne sırta hançer
bu ne köle ruhtur
yenilgiyle biter
piyonlaşır
vezirler
reziller

kanları kurur
çarmıha gerilenlerin
çivili ayalarında
ağıtlar asılı kalır gökyüzünü yırtan
fırtınalı akşamda
esirler ordusu
esir alınır
muzaffer roma sokaklarında
çiğerleri aç köpeklere parçalatılır
isyan nisyana dönüşür
nisyan kına sokulur

doğunun vadedilmiş güneşinde
iki dirhem gümüşe satılır yüce insanlık
son lokmaların paylaşıldığı
dost sofralarında

dost sofralarında kelleler satılır
iki kadeh rakıyla
dost sofralarında maskelenir yüzler
iki yüzlü takıyla
dost sofralarında düşman kol gezer
açlık tokluğa yenik düşer
dost sofralarında
düşmanlık pazarlanır

karakedi gerindi
vazgeç, mezelenmeğe değmez dedi
gevezelenmeğe hiç meyletme
sür atını şaha kalksın
taş kaleden öteye
aş kendi sınırlarını
sinir uçlarına hakim ol
sabrı terketme
atmışdört karede gez
izini belletme
sırrına ser ver
sırra kadem basma
sırları dökük aynalara yaslanma
demire su ver paslanma
paslanma
paslan
pas
pas verme
paslanmış yüreklere

ve sürdü
baldırı çıplak son piyonu
kara kareye
kıstırdı şehin şahı
mat dedi
mat
maaatt !


Volkan Kemal

Tuesday, June 14, 2016

Tek başına


Tek başına geldik dünyaya
ikiz üçüz dördüz doğsak da tek anadan
Tek başına çekip gideceğiz tüm babalar gibi
babalaşamadan..

Tek başına çektik doğum sancılarını,analaştık
Tek başına ilk sesli çığlığı
sessiz bir gözyaşına dolayıp
haykırdık yüzüne zalimin
kulağımıza sela veren olmadan

Tek başına ahkam kestik
Südümüzü helal edemezdik
kızımızı döğmeden dizimizi nasırlaştırıp
Töreledik terbiyeledik
esir aldık ruhlarını çocukluğumuzun..

Tek başına kalakaldık kara tahta önlerinde
Dilimizi yuttuk tekleşerek
Eğitildik eğilerek
Bükülerek dizildik karşısında erkin
kaçarak yenildik
huzurunda karanlığın..

Tek başına kaldık dağ başlarında
Sis yığını bile bulutlaşmadan
dağılmaz deseler de
Tek başına anlam yükledik
salladık başımızı caresiz
Yıktık gökyüzünü asırlık çam gölgesine
Dinledik umarsız tarihsel düttürüleri
anlatılan bizim öykümüz olmasa da

Tek taraflı sevdik
gözlerimizle konuşmaktan kör olduk
Eli elimize değse heyecandan buharlaşacaktık
Aşk denen fırtınayı yüreğimizdeki
inleyen çınara bağladık
Bir tas bile içmeden sevda pınarından
çağlayanlar gibi
dertli dertli ağladık..

Tek başına kaldık aç sefil perişan
İliklerimiz kurudu tek başına
Tek başına care ürettik emekleyerek
Umud dolu halatlar örüp
indik Yusufun kuyusundan aşağı
Tek başına karanlık dünyaya açtık gözlerimizi
tek başına...

Tek başına kazandık meydan savaşlarını
Tek başına akıttık anlamsız gözyaşlarını
Tek mermi atmadan zaferleştik tarih sayfalarında
Tek başına çalıştık öğündük vede güvendik
kime neden niçin sormadan

Tek bayrakla koca vatana don biçip
tek dilde ezberledik kitabı
Tek adama boyun eğdik
Tek kanda asilleşip tek devlete köleleştik

Tek güneşe döndük yüzümüzü
Tek tanrıya secde edip tek renkle boyadık gözümüzü
Tek satır okumadan anladık kutsanmış tek kitabı
Huşu ile dinledik okunan her mavalı

Her tek kalışta bir tek kadehe sarılıp
teke tek döğüştün devlerle
Yenilgi nedir bilmeden Süleymanlaştın
Be hey küheylan !

Tek başına kaçıp gideceğiz
acı açlık çekmiş
vede yavrularını yemiş
tüm analar gibi
İskele babalarına inad
sahipsiz sahillere yüzeceğiz
Pusulayı dümeni fırlatıp
tek başına ayakta durabilmek için
limansız bir yelken direği gibi

Ayrıcalık sandık her yalnız kalışı
Tükeniyoruz diye aradık
Boşa çırpınışı
Bir çift nefes alışı
Bir dünyaya değişmeden
Tek bir çukurda derinleştik..

Sakın korkma tekbaşına
kendinle yapayalnız kalmaktan
Unutulurum diye hayıflanıp
ölüm telaşına kapılmadan
Sök at sırtından eskimiş kirlerini
Aç sayfalarını yaşanmamışlığın
Oku yepyeni bir dille geleceği ezbere bulaşmadan..

Tek başına yazdım ben bu satırları
Yalnızlık tanrıya mahsus diyenlere inad
küçülüp insan kalabilmek
vede sesi kesilmişlere dil olup
çoğalabilmek için

Volkan Kemal

13 November 2008

Kadınlığın bedeli


Üzerine antika pul yapıştırılmış
bir zarfa koydum elimin terini
yüreğimin erini
görülmüştür damgası yemiş
vede
menzilini yitirmiş yollardayım
tatar arabalarının dingiline gizledim sözlerimi
yırt
oku beni
gözyaşlarımla suladım dizelerimi…

dedi, karaları sırlaşmış
yarım asırlaşmış
arlanmış darlanmış paklanmış
karakedi

oku beni dedi  ısrarla
okunacak kitaplar sırasına koy beni
ciltlerimi başucu
kapaklarımı ayakucuna yasla
aç sayfa sayfa
diz önsözü yazılmamışlarla
satır aralarındaki
mavi gizde bul beni
duvarlama sakın
azarlama
gardiyanım olma
kanunlayıp nizamlayıp yasaklama beni

toplatma yığın yığın
yakma sayfa sayfa
soba baca
karartma
kurum
zulüm
takibe uğratma beni..

sevgiden yana yaz
aştan yana oku
sevişmekten yana
kalmasın en gizli koku
utanç duvarlarını yık
ahlak tüccarlarına madik at
ucuza kapatıp korsana satma beni

yasakları del
dillere kardeş ol
tercüme odalarına
hapsetme beni

oskarı geç
okuyucunu seç
isyan kalpaklı
serdengeç
erleme derleme serleme
sersemletme beni

öykülenir destanlanır
müzelerde hanlanır
külhanlanırım
şahı merdan
argoyla yayılmış
divanım
divane

delişmen sevdalanırım
katar katar kervanlanır
arafatta nallanırım
nallanır
allanırım
pullanırım
yare yollanırım
yollanır
yol...

okuyla bitti son sözü
oku !

oku menziline
kilimi yarine doku

bedelini öde, bedelleş
açıl saçıl, güzelleş
yasaklarla cebelleş

dedi, durdu serseri kedi

dizgi makinasından yeni çıkmış gözlerini
satır başına çevirdi
mürekkebi kurumamış zarfa ilişti
dudağındaki tadı zencefilleşti
açıldı gamzelerinin baharı
saçıldı gülücüklerlerin
karanfil kokuları
demli çayla yudumlandı
en ince dokuları...

dişiliğine bir peri masalı ekledi :

ülkenin birinde
badem dudaklı
kara bir kız yaşarmış
tanrı vergisi rastıklı
dantel işlemeli yastıklı
derme çatma kasnaklı vede yaşmaklı
bir anası varmış
bağlamış karakızı
bileğinden demire
tutsaklamış on emire
bir deli dumrula sevdalanmasın diye

gel zaman gitsin aman
karakızın bileği çatlatmış kör demiri
soyutlamış on emiri
binmiş bir ak kısrağa
kanatlanmış aya
mehtaplaşan yüzüne
destanlaşan sözüne
mistik bir göz eklemiş
sularda aynalaşıp
kendine mest olan
efsaneye dönüşmüş...

işte
o zamandan beri
arzda mahsur kalan
aybaşında dişiler
ödermiş kadınlığın
döllenme bedelini

döllenme dölle
döl yatağın kurumasın
kuruma
kuru
kur
kurgula
durma
vurgula
kalem kalem
satır satır
ur gitsin!

Volkan Kemal

Yarımlık’dan


Photo by: Shirin Neshat :Women of Allah

Monday, June 13, 2016

Delişmen ‘sevdalıma’ mektuplar..

  
                            
İnternetin ortaya çıkmasıyla bozuldu sihiri; nerelerde kaldı o el yazılarıyla desenlenmiş, gülkurusu kokularına, dudak izleri, gözyaşları sinmiş gizemli mektuplar.? Nerede kaldı o hıçkırıklar, kulak çınlamalarıyla bekleyişler; her kapı vuruluşta yürek kopmaları, postacıya gönül koymalar.. nerede kaldı?
Geriye dönüş imkansız gibi görünse de, geçmişin anılarını tazeliyorum ekrana takılı gözlerimi oğuşturarak; bu mektup hiç bitmeyecek!
Oysaki, her gün birer birer eksiliyoruz; varoluş yokoluşa yenilirken, tekrar yaşayabilmek için tükenişe koşuyoruz isteksiz, satır aralarında sıkışıp kalıyor yaşanmamışlıklarımız..

Seninle sırılsıklam bir ‘bahar’ gecesi tanışmıştık. Bir bilinememezlik çekmişti beni sana..Ensemi okşayan ılık nefesin, bin yıllık rüyalarından uyandırmıştı içimde uyuttuğum dişi devi.. Bastırılmış ne varsa bir anda fırlayacakmış gibi yırtıyordu kaburgalarımı, yüreğimin atışını gizleme, heyecanımı dizginleme girişimim boşunaydı.. Bırakmıştım kendimi kollarına senin..Kayalardan süzülüp akan ışıl ışıl bir şelaleye dönüşmüştük.. Anlayamadığım, tarif etmekde zorlandığım rengarenk bir duygu yumağına sarılmıştım, kilimlere desen olmağa hazır.. Halılar gibi ilmik ilmik, çözülmesi imkansız, duygu yüklü, suya susamış toprak gibi..

O gece yarısı eve döndüğümde, çocuklarımın yüzüne bakamadım.. Uzunca bir banyo çekmek istemiyle kıvrandım..
Bu saatta mı.. içerden birilerinin ‘nerede kaldın bu saatta..’ diye sorgulayan gözleri aklıma ilişti kaldı..Gözler hapisanesinde büyütülmüş olmaklığımı kavrayamassın.. erkeklerin bunu anlamasını beklemek boşuna biliyorum …ama buna rağmen kadın olmamdan şikayetçi miyim? Hayır..
Odama kapandım.. Karar verdim, seni bir daha görmeyecektim..Utanmak mı? Belki.. hayır .. neden?
Vucudumda, evinde bıraktığımı sandığım sıcaklığın geziniyordu hala, dingin, umarsız.. Kasıklarımda bilinmez tatlı bir sancı..Hiçbir şey giymeden kuştüyü yorganımın altına süzüldüm.. Mutlumuydum.. Mutluluk bu mu demek.? Bilmiyorum..
Sanki, seni uçurumların kenarından çekip almıştım, karanlık kuyuların ağızlarından sökmüşüm ellerini..Seni, sana yabancılaşan senden kurtarmağa çalışmıştım.. Bu, sanki bana ilahi bir güç tarafından verilmiş bir görev duygusuydu..
Seni, seni tüketmeğe yeminli bir senden kurtarmıştım.. peki ya sonra.. sonrası ne olacak bu tür ilişkinin??!

‘Bu günü yaşamalız’ diyordu.. telefonda titreyen sesin.. ‘Bu günü yaşamalıyız, zira yarın kimseye vadedilmemiştir..vadedilmeyen, belli olmayan bir yarın için, bugünü zehir etmenin anlamı olabilir mi? ‘
Güneşin ilk ışıkları odama gizlice girmeğe çalışırken; biz hala telefon iki ucunda sanki sabahı müjdeme yarışına soyunmuştuk.. Nefesimiz mesafeye inad birleşiyordu bakır kablonun en sıcak yerinde..
İnanılmaz bir hızla hayatıma giriyordun.. Korkuyordum.. Ben, hiç bir yere bağlanmak istemiyordum.. Ne sana, ne bir başkasına; ne de bu ülkeye..Bu benim gerçekliğimdi.. bunu bilmen, unutmaman gerekiyordu..Ne sana, ne de bir başkasına..Tekrar evlenmek, birisinin karısı, malı olmak.. hayır bu tür ilişki ve baskıya dayanacak gücüm yoktu.. ne de böylesi bir yaşantıya hazırdım, hazır olabilirdim..Denedik.. üç dört gün birlikte olduk.. saatlarca.. konuştuk.. konuştum daha doğrusu.. seni dinlemeğe zorladım çoğu zaman olduğu gibi..sana, tanımadığın dostlarımdan bahsettim, hastalıklarından, işlerinden, mevkilerinden ve uzun boylu onlarla geçirdiğim zamanları yansıttım..Onların ‘ beni ne kadar sevdiklerinden, ne kadar anlayışlı sevecen olduklarından’ bahsettim durdum..

Konuşmayı seviyorum, kim sevmez ki?! Yemeği, gezmeyi, değişik yerler, yüzler görmeyi, onlarla tanışmayı.. seviyorum.. Bak ‘Seviyorum’ dedim.. Çünkü, bir kez olsun sana ‘seni seviyorum’ demediğimden yakındın durdun.. Peki, ‘seni sevmiyordum’ da senin  yanında ne işim vardı benim saatlarca..Bu ‘sevgi’ kelimesini sözcüklerim arasına almamamdan rahatsız olan sensin..Oysaki benim sevgim, hareketlerimde gizliydi.. onlarla ete kemiğe bürünüyordu.
‘Ben böyle yetiştim.. sevgiden uzak, yoksun..Canın isterse..işine gelirse..’ dediğimde küplere bindin..Anımsıyorsun değil mi? Senden hediye almadım diye getirdiğim yemeği çöpe fırlattın..Gözlerinde delişmen bir haz vardı..Beni okşarken de seni izliyordum, aynı gözler, delişmen ve doyumsuz.. Parmakların en gizemli yerlerimi dolaşırken aynı hırçın duygu..
‘Sevgiden’ açıldığında bana neler oluyor  bilmiyorum.. karabasanlar basıyor, boğazıma birşeyler düğümleniyor.. neden kızdığımın, çabuk sinirlenebildiğimin farkında olmuyorum belki de..Evet, belki de üstüme çok gelindiğinde böyle bir histeriye kapıldığım oluyor.. Zorlanmak istemiyorum.. hiçbir zaman, hiçbir kimse tarafından..
Beni olduğum gibi kabul etmeliydin.. tabii ki ben de seni.. seni değiştirmek, yönlendirmek gibi bir tutkum olmamalıydı; senin de..
Bazen, henüz ağzından bir kelime çıkmadan ne söylemek istediğini; ne düşündüğünü söylemeden, hemen ne düşünebileceğini tahmin edip acele davrandıklarım, seni yargıladıklarım anlar oldu, biliyorum..Seni denetlediğim anlarda, senden süphelendiğim anlarda oldu..belki sen bunları hep gördün, hissettin ama çoğunu sırf ben ‘ üzülmeyeyim’ diye bana açmaktan çekindin.. 

Bana, benden daha fazla değer mi verdin? Bilmiyorum..
Anımsarsan, ben kendimi de eleştirip, ne tür insan olduğumu tarif ettiğim zamanlar olmuştur..
Ben, sana nazaran daha açık yürekliyim, bunu biliyorum..
Bu mektup hiç bitmeyecekmiş gibi, uzayıp sana ulaşmadan son bulacak gibi bir duygu varki içimde, söküp atamıyorum..
Evet bu mektup ‘devam’ edecek.. yazıp atamadığım, yıtıp attım onca sayfaların yerini tutmasa da, bu mektup bitmeyecek, sürüp gidecek…
Ne zaman tekrar yazarım bilmiyorum..
Postacı kapını ne zaman çalar bilmiyorum..
Ne zaman, zaman bulur beni okur yanıtlarsın, yanıtlar mısın; bilmiyorum..
Bu mektup hiç bitmeyecek, yalnız bunu biliyor, bunu yazıyorum..

Seni kucaklıyorum hep


Volkan Kemal


8 Mart 2004

Sunday, June 12, 2016

Diren

 Aklımızla geldiğimiz yoldan
fikrimizle geri dönmelerimize
eveleme gevelemelerimize
gerekçeler buluyor
zekamıza övgüler düzüp
havamızı basıyoruz
balonlaşıyoruz
sapıtıyoruz
saptırıyoruz
tek bildiğimiz kendi doğrumuz
tek çabamız haklılığımız
hakka çıkan yolları bir bir tıpalıyor
tekleşip
ekleşip
ekşiyip
ucuzlatıyoruz sokağın bize vadettiği nimetleri
azalıyoruz
azaltıyoruz çok sesli müziğin kulağa değmelerini
arabeskleşiyoruz
arabesk
bir arada
öteki derede
kala-kalıyoruz

sırat köprülerinde cirit atar
gühah keçilerimiz
suçumuzu maskelemeye hazır
koynumuzdaki kuzumuzu değil
vuruyoruz kendi boynumuzu
tüketiyoruz soyumuzu
yarattığımız tanrılara
tanrıçalara
adaklanıyoruz
odaklanıyoruz
adaklan
adak
ada
ad
adını koy bu devranın
sığınma deli limanlara
açıl ummana
saçıl
saçmala
ama kaçma
kendi gölgeni yamama başkasına

dedi karapanter

sırtına yüklediği sevdasını
başına sardığı belasını
alıp terkeyledi
sokağın endamı değer
cilalı kelamlı fiyakasını
terketti ağdalı düttürüsünü
yabancılaşan şalını
alını
falını
yalını
sarıldı dil-i argoya
tamah etmedi mızıkaya
nede
devletlü bandoya

vardı
asyanın eteklerine
indi
cennet-i hinde
kucakladı tamil kaplanlarını

bu ne sürmeli gözdür rap
budayı kıskandıran özdür
bu ne hurma dildir
kiraz dudak
bu ne kızıl bendir
bu ne zeytin ten
sabırla dokunmuş kilimdir
bu ne gizemli iklimdir
musonlar yağar sabah yerine
çaylar demlenir dağlarında

kulak verdi otuz yıllık sancıya
doğumu gecikmiş acıya
ne meryem olmaya
ne çarmıhta isa
nede merhem çalmaya hevesliydi
çürümüş yaraya
dengesiz kavgaya
adaydı aday olmasına
dişi kaplana sevdalanmasına
engel değildi hiçbir adem

kobra gülüşlü dişleri badem
bademdi
içmeğe hazırdı
nazırdı
lebi şarabın tadı kekri olsada
hind çeviziyle mezelendi
yüreğindeki alev
bir kere daha tazelendi..

başlarında kızıl güller gerili
dağların doruğuna yöneldi
yağmur ormanlarına daldı
kınalı ceylanları selamladı
kara başlı sütlü memelerine
takılı kaldı
gözlerinin sönmek bilmeyen feneri

çoştu çoşturdu
ortak kavgaya gerilmiş düşlerini
güne çıkardı parlak dişlerini
gürledi
dalgalandı nehirlere kavuşan sallar
açıldı han-ı kapılar
yürüdü karınca atlılar
sürgün verdi renklerin yeşili
ebemkuşağı ile dallandı
budaklandı
çınarlaştı

köklerimiz aynı damardan gelir
aynı kan dolaşır
besler yaralarımızı
akar duru
ılık
aynı isyan bayraklaşır
dur der
bu kısır döngüye
aynı yenilgiyle bilenir
gözlerimizin feri
ayrı dersler çıkarsakta
aynı çatlağa sızar suyumuz
aynı havadan
beslenir nefesimiz
ayrı dilden
çığırsakta türkülerimizi
aynı sazla çalınır
ezgilerimiz
ayrı acıyı yaşasakta
aynı gözden akar yaşımız
aynı ağıdı paylaşır
aynı toprağa düşer başımız..

dedi ve eğildi karşısında
anılarla çoğalanların

vurdu ayaklarını
adımlarla tükenmeyecek yollara

yüce tepelere tırmanmak için akli denge
hedefte şaşmamak için sevdalı yürek 
bastığın yerde kayalaşmak için güvenmek
kanatsız uçmak için özgürleşmek gerek

kaf dağını aşmak yare ulaşmak için
istersen eğer

dedi

aldı başını
taktı canını dişine
direnişine
direniş
diren
dir


Volkan Kemal